26 Eylül 2010 Pazar

Orman ve Cİ.F. İşler - Doğa Okur Yazarlığı

akıl fikir - 23.09.10 prş (72. hafta)




Orman ve Civarındaki Faydalı İşler - Zeki Yemez, Itır Erhart, Hakan Eğilmez
ve Besim Sertok








konumuz "doğa okur yazarlığı"
konuımuz da yazar evren yiğit

yazarım diyebiliriz
3 kitabım var, öykü
bir de çocuk masal kitabım var

8 yaşımdan beri yazıyorum

boğaziçİ ingiliz dili ve edebiyatı
bilgi de karşılaştırmalı edebiyat yüksek lisans
şimdi de doktora düşüncesi var

yayıncılık yapıyorum
ama kitap değil program yayınlıyorum
trt'da 4, 5 yıldır çocuk programları yapıyorum

hatta bu aralar yayına grmesi beklenen bir programımız var
"1 dakika 1 dünya" olacak ismi
ve çocuk hakları hakkında bir program

evren'in bir çocuk kitabı
ayrıca büyüklere yazılmış "içindeki çocuk ölmesin" kitapları var

peki "doğa okur yazarlığı" nasıl bir şey evren?

bilgi üni'de "karşılaştırmalı edebiyat" konusunda yüksek lisans yaparken
sevgili hocam süha uğuzeltem (özertem)
bir derste bize "çevreci edebiyat eleştirisi"ni anlatmıştı
ve ben de mest olmuştum "bu nedir? diye

o ders sırasında bize bazı okumalar da verdi hoca
benim zaten 2 tutkum
"doğa" ve "edebiyat" işin içinde olunca ben de bu işe sarıldım
tez konusu belirlenme aşamsında da ben bu konuyu seçtim
ve "çevreci edebiyat eleştirisi" üzerine hazırladığım tez çalışmaları sırasında da
"doğa okur yazarlığı" yani "ekolojik okur yazarlık" kavramı ile tanıştım

doğa okur yazarlığı derken anladığımız şekilde bir kitap okumayı kastetmiyoruz
doğadaki sistemleri, aralarındaki ilişkileri anlama yetisine doğa okur yazarlığı diyoruz

peki kitap okumuyor isek nasıl öğreniyoruz?

doğanın kendisinden elbette
doğa bizim en büyük öğretmenimiz
eskiden büyükannelerimiz bize ağaçları ve özelliklerini anlatırlardı mesela

bir dut ağacının ya da dut ağacının üstündeki tırtılın ne menem bir şey olduğunu biz bu şekilde bilirdik
flora ve faunayı da bu şekilde tanıma imkanımız olurdu



ama günümüzde aşırı bir modernleşme, yer değiştirme, göç olgusu
peşine doğadan kopmayı da getirdi
artık doğa okur yazarlığı için şehirden doğaya çıkıp
yanımızda da doğayı bilen biri ile gezmemiz gerekir duruma geldi
yani o bize demeli ki
"şu şu ağacı
yaprakları şöyle tırtıllıdır
sebebi de şudur
"
(aklıma osman dayım ile yıllar yıllar evvel köy çevresinde yaptığımız bir traktör gezintisi geldi hocam
osman dayım biz traktörle giderken
hangi ağacın önünden geçsek
hangi tarlanın yanında bulunsak anlatmıştı bana
"işte bu şu ağacıdır
bak, görüyor musun daha yeni çiçek açmış
yakında meyve de verir bu


ya da

"bak bu tarlaya şimdi darı ekmişler
daha önce de buğday
frezleri bak, gördün mü
bu tarla çok iyi ürün verecek
şimdiden belli bu"

daha 10lu yaşların ilk öbeğinde filandım
dayımın o sohbetini hiç unutmadım hocam
asıl bilgi bu diye geçirmiştim içimden
asıl kültür bu
asıl yaşamak dediğimiz şey bu
)


doğa okur yazarlığımızı arttıramaz isek
bunun sonuçlarını en yakın zamanda görmek zorunda kalacağız
hali hazırda da görüyoruz zaten
küresel ısınma örneğinde bunu bire bir yaşıyoruz aslında

fityop capra isimli teorisyen
ki kendisi doğa okur yazarlığının ilk teorisyenlerinden kendisi
der ki
"gelecekte insanlığın hayatta kalması
doğa okur yazarlığına ne kadar bağlı kaldıkları ile orantılı olacak
"

doğa okur yazarlığında ne kadar geride kaldığımızın bir örneğini vereyim isterseniz, zeki yelmez (sanırım)
abd'de ilkokul çocukları arasında bir araştırma yapıyorlar
ve onlara
"süt nasıl yapılır?" diye soruyorlar
büyük çoğunluğu gazoz gibi endüstriyel bir takım işlemlerle yapıldığı cevabını veriyor
yani süt'ün ineklerin memesinden sağıldığını bilmiyor çocukların yarısından daha fazla idi

yani şunu iyice anlamamız gerekiyor
dünya olmadan biz de yokuz, evren
ben kendi çocukluğumdan bir örnek vereyim
8 yaşında bir vakfın çevre kampına katılmıştım
o kampta bize öğlene kadar teorik bilgi veriyorlardı
ağaçlar, küresel ısınma, fabrika bacaları vsr

ardından da dışarı çıkar bu anlatılanları gözümüz ile görüdük
bu bahsettiğim gemlik'te bir kamp idi
şu anda böyle bir vakıf yok
ben o kamptan döndükten sonra belli bir süre elime pet şişe alamadım
halen de pet şişe kullanırken çok fazla düşünürüm
çünkü onu kullanıyor olmanın dünyaya maliyetini o kampta öğrendim



wonderful world - nick cave and bad seeds, besides and variety cd'sinden




evren yiğit konuğumuz
konumuz doğa - ekolojik okur yazarlığı


doğa okur yazarlığı eksikliği aslında
çocuklara bunun eğitimini verememekle de alakalı sanırım
ne dersin bu konuda evrim?

david orr'un
kendisi de bir doğa okur yazarlığı teorisyeni
der ki
"şu anda yaşadığımız çevre krizi aslında
tamamı ile bir eğitim krizi
"

eğitime neyi dahil ettiğiniz kadar
neyi dahil etmediğiniz de önemli

çocuklara ağaçları tanıtmaz iseniz
onlardan bunu bilmelerini de bekleyemezsiniz
az önce verdiğiniz örnek
"sütün nerden geldiğini bilmeyen çocuklar" örneğinde olduğu gibi

mesela bir şehir efsanesi de vardır bu tip
kayısıları ğaçta gören çocuk
"aaaa, bunları buraya kim asmış" örneğinde olduğu gibi


çocuğu doğaya çıkarıp onu doğa ile başbaşa bırakır iseniz
o da doğa ile ilgili bir vicdan geliştirir
ve büyüdüğünde de doğaya saygılı olmayı kendiliğinden geliştirir

kendimden örnek vermem gerekirse
benim "çevreci edebiyat eleştirisi" konusuna merak sarmış olmam
küçükken gittiğim o kamptan kaynaklandı
hem edebiyat hem de doğa ile ilgilenebiledceğim bir alan bulabildim

aslında biz her zaman doğaya karşı bu denli duyarsız değildik
19. yy osmanlı yaşamında durum bambaşka imiş
senin de bu konuda çalışmaların var değil mi? zeki erhat

benim yüksek lisans tez konum bununla alakalı idi
tez konumda
19. yy'da batılı yazarların gözünden istanbul'a çevreci bir yolculuk yaptım

bu çalışmada
batının her yerinden 19. yy'da istanbul'a gelen yazarların yazdıklarında
çevre ve doğa ile ilgili neler anlatmış olduklarına baktım



robert walsh
19. yyda gelen bir yazar
ve servi'den bahsetmiş bir yazısında
der ki
"servi aslında eski çağlardan beri bir cenaze ağacı olmuştur
eski yunan ve romalılar onu bu şekilde görüyorlardı
türkler de avrupaya geldiklerinde bunu benimsediler
"

şimdi ilginç noktaya geliyoruz
"ailede bir birey doğduğunda ya da öldüğünde
bir ağaç dikmek doğululara özgü bir uygulamadır

dolayısı ile aileden bir birey toprağa gömüldüğünde
akrabaları mezarın ayakucuna bir servi dikerler
mezarın başına da bir taş koyarlar
ve dindar oğul da
aynı şimdi ölmüş olan babasının o doğduğunda diktiği çınar ağacına yaptığı gibi
babasının anısını korumak için dikilen bu servi ağacını düzenli olarak sular
"



günümüzde istanbulda yaşayan bizler için
doğumda çınar
ölümde de servi ağacı dikme fikri bize hayli uzak görünüyor
ben mesela
şu an bir çınarım olsun isterdim benimle aynı yaşta
(köyde iken fazıl dayım ile osman dayım bana kendileri doğduğunda
dedemin diktiği ve yanyana olan ağaçları göstermişlerdi
dedem onlar bunu anlayacak yaşa geldiğinde ağaçları göstermiş
ve
"bunlar sizin ağaçlarınız
iyi bakın
" demiş
ve onlar da -zaten ikisi arasında 1 yaş ya var ya yok-
kendi ağacı diğerinkinden daha çabuk büyüsün diye gözleri gibi bakmış
bana bunu anlattıkları sıra artık 4 ya da 5 metre olan ağaçlara
)


ben de şu an şehirde yeşil alan dediğimde
aklıma mezarlıklar geliyor
iyi ki mezarlıklar var diyorum kendi kendime
çünkü onlar da olmasa yeşil alan da kalmayacaktı şehirde, besim sertok
ama eskiden mezarlıkla olan ilşki de farklı imiş değil mi? besim sertok

evet evet
eskiden insanlar mezarlıklara piknik yapmak için gidiyorlarmış
19. yy'da aileler mezarlıklara piknik yapmaya gidip
hem ordaki yakınlarını anıyıor
hem de orda piknik yapıyorlarmış
gül ağaçları ve servilerle dolu mezarlıklara


ama bugün bunun fikri bile bize ürktücü geliyor
mezarlıklar artık toplumsal bilinçaltında
belki de sinema ve tv'nun etkisi ile
"zombilerin, yaratıkların" yeri olarak algılanıyor



yaşam ile ölüm algısı ile bağlantılı aslında bu durum
ölüm olmadan yaşamın da olamayacağı şeklinde bir düşünce hakimdi
19. yy'da
o nedenle ölümden de korkmak gereksiz görülür
ölüm ile yaşam içiçe bir hayat sürdürülürdü

teofil gautier
ki kendisi istanbul'u çok güzel anlatan yazarlar arasındadır
onun bir anlatısında mesela
kırlangıçlar birden kahveye girerler
ve kahvedekiler hemen ellerinde ne varsa onunla kırlangıçları beslerler



ya da nerval'den bir örnek verebilirim
19. yy fransız romantikleri arasındadaır
o da bir yazısında
leyleklerin bi kahveye gelip
insanların yanında durup
insanların ellerinden yem yediklerini uzun uzun anlaıyor

hatta nerval
"leylekler kahveye indiler
sakin ve saygılı bir şekilde insanların kendilerine yem vermesini beklediler
" demiş


başka bir örnek
antuan olivier
hem tıp adamı hem de bir gezi yazarı
o da tophane civarında gezerken bir hububat yığınını farkediyor
kuşları görüyor orda
kuşlar orda hububat yığınında içinde rahat bir şekilde besleniyorlar
gautier de merak edip soruyor ordakilere
"bu kışlar sizin malınızı yiyor, neden müdahale etmiyorsunuz" diyor
insanlar da "allah isterse seneye de rızkımızı verir
o hayvanlar da allahın yarattığı canlılar
biz onlara da bakmak durumundayız
" diyorlar
böyle bir doğa ile uyum içinde yaşama durumu var yani

benim de aklıma bir ahbabım geldi şimdi siz bunu aktarınca, besim sertok
kendisinin ahbaplık ettiği bir kargası var
ve mezesini filan onunla paylaşıyor
karga da kendisine verilen kadar meze ile iktifa ediyor
fazlasını talep etmiyor


yapılması gereken aslında şehrin hızından sıyrılıp
doğanın yavaşlığını hissetmek
, evren

ben mesela bu programa gelirken hızlı hızlı yürüdüm
şehirde yaşıyorum çünkü
bir parka gidip şu an yaşadığımız sonbaharı hissetmek
düşen yapraklara bakmak
doğayı şehirde de hissedebiliriz
çünkü şehrin içinde de doğa var
ama biz bunu görür isek var
, evren

ne şanslıyız ki istanbul'da yaşıyıoruz
onu biz ne kadar kirletsek de
istanbul hala çok güzel
bunu bizim de hissetmemiz gerekiyor bana kalırsa

Manolya - The The (Tony)

akıl fikir - 21.09.2010 salı (72. hafta)




Manolya - Yağmur Taylan ve Durul Taylan / Sinemalı müzik programı







that was the day - the the

konumuz da bu hafta bizim çok sevdiğimiz müzik grubu the the
ve onun solisti matt johnson




bahsedeceğimiz film de matt johnson'un kardeşi gerrard'in yazıp yönettiği
ingiliz filmi "tony" (imdb)
2009 yapımı ilginç bir film




Filmin fragmanı için TIKLAYINIZ

müzikleri de matt johson yapmış
yani the the grubunun beyni

tony kısa bir film
76 dakika
ve düşük bütçeli bir film
gerrard johnson kendi kısa filmimnin uzun versiyonunu yapmış

türkiyede ne vizyona girdi
ne de festivallere geldi bizim bildiğimiz kadarı ile

aslında dağıtım olarak pek izleyici ile buluşmamış
şubat 2010'da ingilterede yalnızca 4 kopya ile vizyan girmişl
(taylanlar gülümsemelerine engel olamıyorlar)

gişe rekoru kırmaya da day bir film değil mi? durul
(makaraya sarmaya başladılar filmi)

filmi aslında abd'ye özgü seri katil filmlerinin
bir nevi ingiliz versiyonu
türüne gerilim (thriller) diyebiliriz
ama korku (horror) denemez bana kalırsa, yağmur

filmin kahramanı tony bir seri katil
alt sınıftan işsiz bir adam
, durul

bana alt sınıftan biri gelmedi aslında, yağmur
bana daha çok toplumun hiçbir işine yaramayan
kimsenin umursamadığı biri gibi geldi daha çok

karakteri oynayan peter ferdinando
ki kendisi johnson biraderlerin kuzeni imiş
ve çok iyi bir oyunculuk çıkarmış gerçekten de


yıllardır işsiz
dikiş tutturamamış
işsizliği meslek haline getirmiş bir adam aslında tony

kimsenin farketmediği
farketmek de istemediği bir karakter

aslında bu tip insanlar ingileterede var
ve shane meadows da bu tür insanlara dair filmler yapmakta



film stili ile müzik stili uyumsuz gibi geldi bana

help line operator - the the
aslında şarkı dusk albümlerinde yer alır
ama biz şu an o versiyonu dinlemiyoruz

the the
aslında çok kıyıda köşede kalmış bir grup

özellikle ingiltere dışında


johnny matt
bu gitarist smiths'den ayrılıp the the'ya katılınca asıl çıkışı yapıyorlar
özellikle de "mind bomb" albümlerinde
1989 yılında

1993'te de başyapıtları
"dusk" albümü yayınlanıyor



sonrasında 2 albüm daha çıkartıyorlar
1995'de "hanky panky"
ve
2000'de "naked self"

matt johnson günümüzde de
albüm yapmasa bile faal
film müzikleri yapıyor
kendi internet sitesinde de müzik çalışmalarını sürdürüyor

biz 90larda çok dinlerdik grubu
2000lerde albümleri de çıkmadığı için uzak kaldık
şimdi yeniden dinlediğimizde ise
matt johnsonun şarkı sözlerindeki öngörü çok dikkat çekici

1989'da albüm çıkartacaklarken
"armageddon" şarkılarındaki
"islam is rising
christian mobilizing
" sözleri albümü çıkartacak şirketi rahatsız ediyor
o zamanlar salman rushdie olayı gündemde
körfez savaşı da başlamamış

matt johnson tüm şarkı sözlerinde
inanılmaz bir öngörü ile
sadace islam için değil
genelde din olgusunun yükseleceğinden bahsediyor

şimdi toplumu çözümleme filan deyince
aklıma geldi
aslında toplumu bilim değil de sanat daha iyi ve yerinde çözümlüyor
şimdi bir örnek vermek gerekirse
rus toplumunun o dönemini
en iyi dostoyevski ile anlıyoruz, yağmur

filmin başında tony
sokaklarda yürüyor

londranın kötü mahallerinde de başlıyor
peşine tony cinayetlerini işledikçe
filmin sonlarında tony londra'nın daha da güzel semtlerinde dolaşmaya başlıyor



bunu nasıl yorumladın sen
benim çok hoşuma gitti mesela
zaten sinema belirsiz bir sanattır
kesin çözümler söylemez hiçbir zaman, durul

o oturduğu ev mesela
apartman
komşuları

alt sınıf insanlar var filmde
loser diye tabir ettiğimiz insanlar filan, yağmur


filmde bir kurtuluş umudu olmaması da etkiledi beni
film biraz umutsuzluğun
rasyonel dünyanın sona erişinin filmi, durul

adam o kadar suç işliyor
ve sonunda işlemediği bir suç nedeni ile başı derde giriyor, durul

zaten bir eleştirmen film hakkında
"unutması çok ama çok zor
yine de iyi bir film diyemem
" demiş, yağmur

türkiyedeki tony gibi tipler çok aslında
ben de mesela sokaklarda yürür ve oınları görürken aklıma film geldi, durul

this is the night - the the, dusk albümlerinden

filmin başrol oyuncusunda söz edelim biraz da
peter ferdinando'dan
adamın tipi de ilginçti


yalnız yaşayan bir karakter tony
video kasetleri izliyor
80lerin aksiyon filmlerine bir bağlılığı var
oraları çok ilginçti filmin
ilk kan, first blood'dan diyaloglar vardı


filmin bir de alt başlığı var
onu da vurgulayalım
"london serial killer" demişler alt başlık olarak

lonely planet - the the, dusk albümünden

bu parçan
fatih akın'ın "duvar'a karşı" filminin bir sahnesinde de kullanılmıştı
şarkı çalınmamıştı ama
birol ünel'in oynadığı karakter
doktor ile konuşurken filmin başlarında
doktor ona
"the the diye bir grup var bilir misin?"
deyip bu şarkıdan bahsediyordu
"dünyayı değiştiremiyorsun, kendini değiştir" diyerek



the the oldukça eski bir grup
ilk albümleri 1981'de çıkmış
ama asla eskimeyecek bir grup

slow emotion reply - the the, dusk albümünden

şarkıda matt johnson
"herkes ne yanlış ne doğru biliyor
bi bilmeyen benmişim
" diyordu

the violence of truth - the the

haftaya ne zamandır aklımızda olan
"road" filmini yaparız büyük ihtimalle
umut hakkında bir film "road"

25 Eylül 2010 Cumartesi

"Ahmet Uluçay" Sinefil - FilmEkimi 2010 Programı

akıl fikir - 24.09.10 cuma (72. hafta)


Sinefil - Melis Behlil ve Yeşim Burul Seven / Sinemasever muhabbetleri
(programı "ahmet uluçay" abime ithaf eden anavarza'nın ta kendisidir, karıştırılmaya)










Noir désir - Vive la Fête, J'ai tué ma mère soundtrack





annemi öldürdümden (J'ai tué ma mère) bir şarkı ile başladık

önce iletişim bilgilerimizi verelim
bize mail ile ulaşmak için
sinefiller@gmail.com
ve açık radyoya ulaşmak için "Tel: 212-343 40 40"

4 yeni film var bu hafta
(geçen hafta dinleyememiştim lan programı)



ilki
annemi öldürdüm (J'ai tué ma mère)
bir kanada yapımı
yön: Xavier Dolan
hem yönetti hem yaptı
hem oynadı
her festivalde herkesin konuştuğu film oldu "annemi öldürdüm"

diğer cast: François Arnaud , Xavier Dolan , Anne Dorval , Johanne-marie Tremblay , Niels Schneider



Konu:
Storyline
Teenager Hubert haughtily regards his mother with contempt, and only sees her tacky sweaters and kitsch decorations. In addition to these irritating surface details, there is also his parent's cherished mechanisms of manipulation and guilt. Confused by this love/hate relationship that obsesses him more and more each day, Hubert drifts through the mysteries of adolescence - artistic discoveries, illicit experiences, the opening-up to friendship, and ostracism. The turbulent relationship between mother and son unfolds with a compelling combination of savage fury and melting affection. The stunning, semi-autobiographical directing debut of 20-year-old actor Xavier Dolan. Written by Warsaw Film Festival


Filmin fragmanı için TIKLAYINIZ

aslında basit bir film
16 yaşında annesi ile yaşayan bir genç

bu basit filmi çok iyi çekmiş
çok iyi dengelemiş Xavier Dolan
filmi de üstelik 19 yaşında çekmiş
anne yanında da görebiliyoruz kendimizi
annenin de negatif yanları verilmiş ama

2. filmi de yeni çıktı festivallere
ist film festden azize tan bana
"asıl sen 2.yi gör " bile dedi" melis

2. film

Borsa : Para asla uyumaz (Wall Street: Money Never Sleeps)

yön: Oliver Stone

oyuncular: Shia LaBeouf , Michael Douglas , Charlie Sheen , Susan Sarandon , Carey Mulligan



konu:
Storyline
As the global economy teeters on the brink of disaster, a young Wall Street trader partners with disgraced former Wall Street corporate raider Gordon Gekko on a two-tiered mission: To alert the financial community to the coming doom, and to find out who was responsible for the death of the young trader's mentor. Written by Anonymous


Filmin fragmanı için TIKLAYINIZ

filmde gordon gekko'yu gene michael douglas canlandırıyor

yönetmen gene oliver stone

film "wall street"in devamı
stone ben ilk filmde eleştiri yapmak istedim
ama yanlış anlaşıldım da diyor bir röportajında
bu filmde de aynı tuzağa düşmemek için kapitalizm eleştirisini gözümüze gözümüze sokmuş

film michael moore'un "capitalism is love story" tarzında ama, (fragmanı için tklynz)
daha main stream olacak bir film moore'un filmine nazaran oyuncuları ve yönetmeni sayesinde

3. film

"kardeşimden sonra" (Charlie St. Cloud)

yön: Burr Steers

oyuncular: Zac Efron , Amanda Crew , Kim Basinger , Chris Massoglia , Augustus Prew




konu:
Storyline
Charlie St. Cloud is a young man overcome by grief at the death of his younger brother. So much so that he takes a job as caretaker of the cemetery in which his brother is buried. Charlie has a special lasting bond with his brother though, as he can see him. Charlie meets up with his brother (Sam) each night to play catch and talk. Then, a girl comes into Charlie's life and he must choose between keeping a promise he made to Sam, or going after the girl he loves Written by CBlodg


Filmin fragmanı için TIKLAYINIZ

trafik kazası ile kardeşini kaybeden Charlie St Cloud'un hikayesini ablatıyor film


4. film,
haftanın da tek türk filmi aynı zamanda
"3 harfliler: marid"

Yönetmen: Arkın Aktaç

Oyuncular: Özgür Özberk , Gülseven Yılmaz , Taner Ertürkler , Serap üstün , Kayra Simur



Konu:
Ayla, kocası Serkan ile mutlu bir çifttir. Ayla, 11 yaşında öteki alemden gelen bir varlığın musallat olması ile kâbus dolu bir üç gün yaşamıştır.En önemli koruyucusu olan muskasını önceki gün kaybettiği için kendini korumasız ve çaresiz hissetmektedir. Serkan yeni bir muska yazması ve Ayla’yı rahatlatması için bu konularda ismi bilinen İzzet Hoca’yı o akşam eve davet eder. yazan Radikal Sinema


Filmin fragmanı için TIKLAYINIZ<

"bu arada 3 harfliler cinler demekmiş
isimleri söylenmemesi lazım geldiği için "3 harfli denirmiş
ben de yeni öğrendim",melis








this must be the place (NAÏVE MELODY) - Talking Heads, wall street: money never sleeps






diğer haberler

** altın koza başladı


** pera film'de
filmlerde caz gösterimleri
akbank caz festivali kapsamında bir etkinlik
24 eylül - 17 ekim
kaçırılmayacak filmler de var aralarında

Gösterim hakkında bilgi almak için tlkynz (sadibey.com)

24 Eylül – 17 Ekim 2010
24 September – 17 October

Gösterim Programı / Screening Schedule


Eylül / September

24 Cuma / Friday
17:00 Vanities’de Cinayet / Murder at the Vanities

25 Cumartesi / Saturday
18:00 Cabin in the Sky

29 Çarşamba / Wednesday
17:00 Bir Yaz Gününde Caz / Jazz on a Summer's Day

Film gösteriminin ardından Seda Binbaşgil’in konuşması gerçekleşecektir.
Following the screening, Seda Binbaşgil will give a speech.


Ekim / October

1 Cuma / Friday
17:00 Gölgeler / Shadows(frgmn)

6 Çarşamba / Wednesday
17:00 Gölgeler / Shadows (frgmn)
19:00 Bir Cinayetin Anatomisi / Murder of an Anatomy (frgmn)

7 Perşembe / Thursday
17:00 Kadın Kadındır / A Woman is a Woman (ayrnt)
19:00 Vanities’de Cinayet / Murder at the Vanities (frgmn)

9 Cumartesi / Saturday
14:00 Cabin in the Sky (ayrnt)
16:00 Yarın Tehlikede / Odds Against Tomorrow (frgmn)

13 Çarşamba / Wednesday
17:00 Yarın Tehlikede / Odds Against Tomorrow (frgmn)
19:00 İdam Sehpası / Ascenseur pour l’echaffaud
Film gösteriminin ardından Seda Binbaşgil’in konuşması gerçekleşecektir.
Following the screening, Seda Binbaşgil will give a speech.

14 Perşembe / Thursday
19:00 Gölgeler / Shadows (frgmn)

17 Pazar / Sunday
14:00 Bir Yaz Gününde Caz / Jazz on a Summer's Day
16:00 Kadın Kadındır / A Woman is a Woman (ayrnt)
18:00 Bir Cinayetin Anatomisi / Murder of an Anatomy (frgmn)




** film ekimi programı belli oldu
artık emek sineması yok
atlas, beyoğlu ve g mall 2 salonda filmler gösterilecek
ama bu 4 salon bir emek etmez, melis

FilmEkimi programı için TIKLAYINIZ

Sadibey.com'da filmekimi için TIKLAYINIZ

FİLMEKİMİ PROGRAMINDA NELER VAR?

Filmekimi’nin Altın Yıldızları

• BAŞKA BİR YERDE / SOMEWHERE / Sofia Coppola (frgmn)

Ünlü Amerikalı yönetmen Francis Ford Coppola’nın kızı Sofia Coppola’nın geçtiğimiz günlerde Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan kazanan son filmi Başka Bir Yerde, Filmekimi’nde gösterilecek. Sofia Coppola’nın çocukluk anılarından esinlendiği filmin başrolünde Blade filminin kötü vampiri Stephen Dorff yer alıyor. Dorff’un canlandırdığı Hollywood yıldızı Johnnie Marco karakteri, 11 yaşındaki kızı Cleo’nun beklenmedik ziyaretiyle alt üst oluyor. Cleo’yu Dakota Fanning’in kız kardeşi Elle Fanning canlandırıyor. Amerika’dan önce gösterime giren filmin hem senaryosunu yazan hem de yöneten Sofia Coppola, 2004 yılında yazıp yönettiği Lost in Translation filmiyle de En İyi Senaryo dalında Oscar kazanmıştı.


AMCAM ÖNCEKİ HAYATLARINI HATIRLIYOR / UNCLE BOONME WHO CAN RECALL HIS PAST LIVES / Apichatpong Weerasethakul (ayrnt)

Mayıs ayında Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’yi kazanan, Festival seyircilerinin Tropikal Hastalık filmiyle tanıdığı, İstanbul Bienali’ne de katılan Taylandlı yönetmen Apichatpong Weerasethakul’un son filmi de Filmekimi programında. Altın Palmiye kazanan ilk Tayland filmi olan Amcam Önceki Hayatlarını Hatırlıyor metafizik konuların yanı sıra animizm ve reenkarnasyona da göndermeler yapsa da aslen şefkat hakkında… Cannes Film Festivali’nin jüri başkanı Tim Burton’a göre film “güzel, tuhaf bir rüya gibi”…


• İNSANLAR VE TANRILAR / OF GODS AND MEN / Xavier Beauvois (ayrnt)

Bu yıl Cannes’da Büyük Ödül’ü kazanan Fransız yönetmen Xavier Beauvois’nın son filmi İnsanlar ve Tanrılar inanç ve fanatizm hakkında ağırbaşlı bir başyapıt. Gerçek olaylardan esinlenen film, 1990’larda Mağrip’te, dağların tepesinde bir manastırda, Müslüman köylülerle yan yana huzur içinde yaşamlarını sürdüren sekiz Fransız keşişin hikâyesini anlatıyor.


• TURNE / TOURNÉE / Mathieu Amalric (ayrnt)

Mayıs’ta yapılan Cannes Film Festivali’nde hem En İyi Yönetmen hem de FIPRESCI Ödülü kazanan Turne, Fransız oyuncu Mathieu Amalric’in yönettiği ilk film. Fransız romancı Colette’in hatıralarından esinlenerek yönettiği ilk filminde Amalric filmin başrolünü de üstlenerek Fransız bir TV yapımcısını canlandırıyor. Joachim, Amerika’da yeni bir hayata başlamak uğruna her şeyi ardında bırakmıştır; yıllar sonra ülkesine döner ve bürlesk striptizcilerle birlikte turneye çıkar… Mathieu Amalric daha önce Kelebek ve Dalgıç, Yabani Otlar, James Bond Quantum of Solace filmlerinde de rol almıştı.



Usta Yönetmenlerin Son Filmleri

NEW YORK, I LOVE YOU (frgmn)

Tıpkı Paris, Seni Seviyorum gibi New York, I Love You da bir şehrin nasıl bir aşk mektubuna dönüşebileceğini anlatıyor. Bu kez mekân New York... İnanılmaz bir yönetmen ve oyuncu kadrosu barındıran film, günümüzün en yaratıcı on bir sinemacısının kamerasından hiçbir zaman uyumayan, aklından aşkı hiç çıkarmayan New York kentinde apansız, şaşırtıcı, heyecan verici, seksi, eğlenceli, insanları birbirine bağlayan tutkular ve aşk öykülerini anlatıyor. Aralarında Fatih Akın, Yvan Attal, Mira Nair, Allen Hughes ve Natalie Portman’ın da yer aldığı on bir yönetmenin çektiği kısa filmlerin oyuncu kadrosunda Shia Laboeuf, Uğur Yücel, Robin Wright Penn, Orlando Bloom, Ethan Hawke, John Hurt, Irfan Khan ve Christina Ricci gibi önemli isimler bulunuyor.


• BENİM GÜZEL OĞLUM, NE YAPTIN SEN? / MY SON, MY SON, WHAT HAVE YE DONE / Werner Herzog (frgmn)

Bir diğer efsane yönetmen, Werner Herzog 29. İstanbul Film Festivali’nde gösterilen, başrolünde Nicholas Cage’i oynattığı Bad Lieutenant / Kötü Polis’in ardından yine bir polisiyeyle karşımıza geliyor. Gerçek bir katilin öyküsünden esinlenen, gerçeküstü, teatral ve tuhafın sınırlarında dolaşan Benim Güzel Oğlum Ne Yaptın Sen?, yönetmeni
Herzog’un sözleriyle “kan ve testerenin görünmediği, ama acayip, adsız bir korkuyu içinize salan bir korku filmi”. David Lynch’in yapımcılığını üstlendiği film, Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan için yarıştı.



• TEHLİKELİ YOL / ROUTE IRISH / Ken Loach (ayrnt)

Saygın İngiliz yönetmenlerden Ken Loach’un Cannes Film Festivali’nde son anda
Altın Palmiye yarışmasına eklenen filmi Tehlikeli Yol Filmekimi’nin merakla beklenen
gala filmlerinden. İki eski askerin Irak’ta özel güvenlik şirketi elemanı olmalarıyla bu ülkede perde arkasında yaşanan uluslararası yolsuzlukları ve skandalları ele alan filmin senaristi ise Ken Loach’la uzun yıllardır birlikte çalışan yakın dostu Paul Laverty.



• ASLI GİBİDİR / CERTIFIED COPY / Abbas Kiarostami (frgmn)

İran Yeni Dalgası’nın önde gelen isimlerinden Abbas Kiarostami, kendi yaşam öyküsünden esinlendiği sıra dışı filminde Juliette Binoche’un karşısında İngiliz bariton William Shimell’ı oynatarak nesnelerin veya kişilerin gerçekliğini sorguluyor. İngiliz bir yazarla Fransa’dan gelen bir sanat galerisi sahibini izleyen filmin fonunda Toskana ve aşk var. Juliette Binoche
bu filmdeki performansıyla Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’ne layık görüldü.



CARLOS / Olivier Assayas (frgmn)

Olivier Assayas’ın Cannes Film Festivali’nde dünya prömiyeri yapılan filmi Carlos, tarihin ve kendi deliliğinin peşi sıra giden uluslararası bir teröristin öyküsünü anlatıyor. Venezüella’da bir eylemciyken yolun sonunda, Sudan’da Fransız polisine teslim edilişine Çakal Carlos, benzerine zor rastlanır bir karakter: Soğuk savaş günlerinin meşum teröristi, 1970’lerle 80’lerin uluslararası terörizm ağının neredeyse merkezi, bir çağdaş zaman efsanesi.



• SOSYALİZM / FILM SOCIALISME / Jean-Luc Godard (frgmn)

Oscar komitesinin Onur Oscar’ı ile ödüllendirmeye karar verdiği efsane Fransız yönetmen Jean-Luc Godard’ın son şaheseri Sosyalizm, “fikirler bizi ayırır, hayaller birleştirir” aforizmasından yola çıkıyor. Ünlü Fransız filozof Alain Badiou ve efsane şarkıcı Patti Smith, üç bölümden oluşan bu senfonin bir parçası.



• MONTPENSIER PRENSESİ / THE PRINCESS OF MONTPENSIER / Bertrand Tavernier (frgmn)

Fransa’nın en saygın yönetmenlerinden Bertrand Tavernier, 2009’da İstanbul Film Festivali’nde gösterilen Sislerin İçinden’in ardından bu “romantik gerilimle” yine kostümlü dönem filmlerine dönüş yapıyor. Madame de la Fayette’in 17. yüzyılda yazdığı romandan uyarlanan film, Katoliklerle Protestanlar arasında süregiden dinler savaşı sırasında geçen karmaşık bir aşk öyküsünü anlatıyor.




Merakla Beklenen Filmler Vizyonu Beklemeden Filmekimi’nde

• ATEŞLE OYNAYAN KIZ / THE GIRL WHO PLAYED WITH FIRE / Daniel Alfredson (frgmn)

İsveçli gazeteci-yazar Stieg Larsson’un 41 ülkede 21 milyon satarak rekor kıran
Millennium dizisinin gizem ve aksiyonu, ikinci filmde de devam ediyor. İsveçli yönetmen Daniel Alfredson Türkçe’ye de aynı adla kazandırılan ikinci kitaptan uyarladığı
Ateşle Oynayan Kız’da Noomi Rapace, tıpkı ilk filmdeki gibi yine asosyal, saldırgan, gizemli, dövmeli hacker Lisbeth Salander’i canlandırıyor. Dizinin birinci kitabından uyarlanan
Ejderha Dövmeli Kız nisan ayında İstanbul Film Festivali kapsamında izleyiciyle buluşmuştu.


• GÜMMM / KABOOM / Gregg Araki (frgmn)

Aşırı stilize bir çağdaş zaman kara film denemesi olan Gümmm, olağanüstü seksi ve güzel, genç bir oyuncu kadrosuyla, çılgınca hareketli, cinsellik dolu bir komedi-gerilim-cinayet filmi… 2010’da Cannes’da ilk kez verilen Eşcinsel Palmiye ödülüne layık görülen filmin kahramanı, 18 yaşındaki “hercinsel” üniversite öğrencisi Smith, kızıl saçlı bir güzelin öldürülmesine ve dünyanın sonunu getirecek bir komploya tanık olur. Gregg Araki’nin rengârenk, ışıl ışıl ve alabildiğine tarz son kült filmi, yönetmenin önceki filmleri
Kıyamet Kuşağı ve Duman Altı’yı hedonistik bir zeminde birleştiriyor. Filmde Smith rolündeki Thomas Dekker, Terminator dizisinde genç John Connor’ı canlandırdı.


• HIRSIZLAR ŞEHRİ / THE TOWN / Ben Affleck (frgmn)

Toronto Film Festivali’nde dünya prömiyeri yapılan başarılı oyuncu Ben Affleck’in yönetmenliğini üstlendiği Hırsızlar Şehri, Filmekimi gala filmlerinden. Affleck, aynı zamanda başrolünü de üstlendiği bu kara filmde tıpkı babası gibi hırsızlığı kariyere çeviren
Doug MacRay’i canlandırıyor. Filmin diğer oyuncuları ise, Mad Men dizisinden tanıdığımız
Jon Hamm, Vicky Cristina Barcelona’nın Vicky’si Rebecca Hall ve Gossip Girl dizisinin güzel oyuncusu Blake Lively. Chuck Hogan'ın romanından beyazperdeye uyarlanan film Affleck’in 2007 yapımı Gone Baby Gone’ın ardından ikinci yönetmenlik denemesi.


• HER ŞEY GÜZEL OLACAK / EVERYTHING WILL BE FINE / Christoffer Boe (frgmn)

Reconstruction filmiyle kendine büyük bir hayran kitlesi edinen Danimarkalı yönetmen Christoffer Boe’nin son filmi Her Şey Güzel Olacak yazmayı sürdürdüğü savaş filminin senaryosunu bir türlü bitiremeyen, kendi işiyle takıntılı bir senarist ve yönetmen
Falk’un hikâyesi... Boe’nin alıştığımız tarzını sürdüren film, çizgisel olmayan bir anlatı izleyerek Falk’ın arabasıyla Arap asıllı bir adama çarpmasıyla siyasal bir gerilime ve ardından bir trajediye dönen hayatını anlatıyor.


• MUTLUYUM, DEVAM ET / HAPPYTHANKYOUMOREPLEASE / Josh Radnor (frgmn)

Sundance’in İzleyici Ödüllü en çok beğenilen filmi, bağımsız romantik komedi
Mutluyum, Devam Et’in senaristi, yönetmeni ve başrol oyuncusu How I Met Your Mother’da Ted Mosby rolüyle tanıdığımız Josh Radnor. Film, altı New Yorklu’nun aşk, arkadaşlık ve büyüme öykülerini anlatıyor.


• NEFES NEFESE / INHALE / Baltasar Kormakur (frgmn)

Festival izleyicilerinin yakından tanıdığı İzlandalı yönetmen Baltasar Kormakur’un son filmi Bir Nefes Uğruna’nın başrollerinde Diane Kruger, Rosanna Arquette ve Vincent Perez gibi yıldız isimler yer alıyor. İzlandalı yönetmenin ilk kez kendi ülkesi dışında çektiği filmi Inhale, Los Angeles ve Meksika’da geçen bir gerilim - aksiyon filmi.


• ATEŞLİ ODA / ROOM IN ROME / Julio Medem (frgmn)

Kaotik Ana, Seks ve Lucia, Kutup Çizgisi Aşıkları gibi tartışılan filmlerin yönetmeni
Julio Medem, yine bolca tartışılacak bir filmle Filmekimi’nde. Hücre 211 ve Che filmlerinin prodüktörlerinin yapımcılığını üstlendiği filmde yılın en kısa gecesinde, Roma’da bir otel odasında 12 saat boyunca birbirini yakından tanımaya çalışan iki kadının erotik öyküsü anlatılıyor.


• MEZARA KADAR / GET LOW / Aaron Schneider (frgmn)

2004 yılında En İyi Kısa Film dalında Oscar ödülünü kazanan tanınmış görüntü yönetmeni Aaron Schneider imzalı Mezara Kadar, 1983 yılında ABD’nin Tennessee eyaletinde gerçekleşen trajikomik bir olayı beyazperdeye taşıyor. Başrollerinde Robert Duvall,
Bill Murray ve Sissy Spacek’in yer aldığı komedi-dram Mezara Kadar, yıllarca kasabanın korku kaynağı olan bir adamın kendi cenazesini düzenlemesini ve kasaba ahalisini cenazesine davet etmesini konu ediyor.


• AĞAÇ / THE TREE / Julie Bertucelli (frgmn)

Otar Gittiğinden Beri filmiyle büyük ilgi toplayan Julie Bertucelli’nin yazıp yönettiği ikinci filmi olan Ağaç, kocası ölen dört çocuk annesi bir kadın ve ailesinin geçtiği yas sürecini anlatıyor. Cannes Film Festivali’nin kapanış filmi olan bu ilginç dramda evin küçük kızı babasının ruhunun bahçelerindeki ağaçta yaşadığına inanıyor ve zamanla tüm aile ağaçla konuşup ağaçtaki ruha inanmaya başlıyor. Avustralya’da çekilen filmin başrollerinde son dönemde yaptığı işlerle kendinden sürekli bahsettiren başarılı oyuncu-şarkıcı Charlotte Gainsbourg yer alıyor.


• AŞKA FIRSAT VER / WITH LOVE… FROM THE AGE OF REASON / Yann Samuell

Cesaretin Var Mı Aşka ve Hırçın Sevgilim’i izleyen bu üçüncü filminde Yann Samuell fantezi ve komedi türlerini pişmanlık teması altında birleştiriyor. Filmde hayatının her noktasına hakim başarılı işkadını Margaret, kırkıncı doğum gününde çocukken kendine yazdığı bir mektup alır ve böylece hayatını gözden geçirmeye başlar. Marton Csokas, Michel Duchaussoy, Jonathan Zaccaï ve Sophie Marceau gibi önemli oyuncular da filmin kadrosunda yer alıyor.


• CHATROOM / Hideo Nakata

Halka, Halka 2 ve Karanlık Sular gibi korku şaheserlerinin yönetmeni Hideo Nakata’dan bu kez sanal dünyanın korkularına ve endişelerine dair, interneti canlı, yaşayan bir mekânlar dizisi olarak hayal eden bir psikolojik gerilim filmi geliyor. Steve McQueen’in Açlık filminin de senaryosunu yazan Enda Walsh’ın bir oyunundan uyarlanan film, karizmatik William’ın açtığı bir sohbet odasında buluşan bir grup genci izliyor. Başroldeki kötü ruhlu genç William’ı Nowhere Boy filminde John Lennon’ı canlandıran Aaron Johnson oynuyor. Chatroom ilk kez mayıs ayında Cannes Film Festivali’nde izleyiciyle buluştu.


• SİHİRBAZ / THE ILLUSIONIST / Sylvain Chomet

Efsanevi Fransız mim ustası, yönetmen ve oyuncu Jacques Tati, ölümünden yıllar sonra beyazperdede bu kez çizgi-film haliyle yeniden can buluyor. Belleville’de Randevu filminin yönetmeni Sylvain Chomet’nin uyarladığı ve Berlin Film Festivali’nde dünya prömiyeri yapılan Sihirbaz, Tati’nin 1956’da büyük kızına bir mektup formunda yazdığı, çekilmemiş bir senaryosundan esinlenerek sinemaya kazandırılan bir canlandırma film.


• MAMUT / MAMMUTH / Benoît Delépine & Gustave Kervern

Komik olduğu kadar absürd durumların art arda sıralandığı eğlenceli yol filmi Mamut, 70’lerin ruhunu Gérard Depardieu, Yolande Moreau ve Isabelle Adjani gibi yıldızlarla dolu bir oyuncu kadrosuyla büyük ekrana taşıyor. Filmin yönetmenliğini Benoît Delépine ve Gustave Kervern üstleniyor.


• JACK’İN KAYIK GEZİNTİSİ / JACK GOES BOATING / Philip Seymour Hoffman

Oscarlı oyuncudan alışılmadık tarzda bir romantik komedi-dram… Philip Seymour Hoffman’ın ilk yönetmenlik denemesi Jack’in Kayık Gezintisi New York sokaklarında aşkı ve kendilerini arayan iki çiftin ihanet ve dostlukla örülü öyküsünü anlatıyor. Bir tiyatro oyunundan uyarlanan filmin başrolünde, sahnede de olduğu gibi limuzin şoförü Jack rolünde Hoffman’ın kendisi yer alıyor.


• DEVRİM! / REVOLUCION

Meksika devriminin 100. yılında, uluslararası alanda tanınan on Meksikalı yönetmen, ülkelerini sonsuza dek değiştiren bu toplumsal hareketi kendi bakış açılarıyla Devrim!’de anlatıyor. Meksika sinemasının kendi ülkesine bir saygı duruşu niteliğini taşıyan günümüz Meksika’sından benzersiz, renkli manzaralar sunan Devrim!, prömiyerini Berlin Film Festivali’nde yaptı. Filmin yönetmenleri ise ünlü oyuncu Gael Garcia Bernal,
Mariana Chenillo, Ördek Mevsimi ve Tahoe Gölü’yle tanıdığımız Fernando Eimbcke,
Kan ve Piçler filmleriyle tartışmalar yaratan Amat Escalante, Gael Garcia Bernal’in ortağı oyuncu Diego Luna, Gerardo Naranjo, Rodrigo Garcia, Rodrigo Plá, Japonya,
Cennette Savaş ve Sessiz Işık filmleri festivalde gösterilen Carlos Reygadas ve
Patricia Riggen.


• DUYARLI EVLAT - FRANKENSTEIN PROJESİ / TENDER SON - THE FRANKENSTEIN PROJECT / Kornél Mundruczó

Bu yıl Saraybosna Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü kazanan
Duyarlı Evlat – Frankenstein Projesi, bir baba ile oğlunun acıklı hikayesi. Yetimhanede büyüyen ve 17 yaşında oyuncu olmak için seçmelere katılan bir çocuk tesadüfen babasıyla karşılaşır. Babası bu filmin yönetmenidir ve başrol oyuncusunu bulduğu için memnundur. Ancak deneme çekimi tam bir felaketle sonuçlanır. Genç Macar yönetmen Kornél Mundruczó filmde de yönetmen karakterinde oynuyor. Gotik bir klasiğin çağdaş bir yorumu…


• ANNEME DOKUNMA! / CYRUS / Jay Duplass & Mark Duplass

Ultra düşük bütçeli yapımlarla tanınan yeni bağımsız Amerikan sinema hareketi mumblecore kurucuları Duplass kardeşlerin yeni filmi Cyrus, kimi zaman kapkara, kimi zaman dokunaklı bir komedi. Karısından yeni boşanmış, neredeyse hayat boyu kaybeden bir adam, bir partide tanıştığı hoş ve seksi bir kadın ve kadının 21 yaşındaki filme de adını veren oğlu Cyrus’un arasındaki alışılmadık aşk üçgenini anlatan film, aynı zamanda kahkahalar attıran, ürpertici bir savaş dansı…


• HIRSIZ / THE ROBBER / Benjamin Heisenberg

Benjamin Heisenberg’in yönettiği Hırsız, mükemmel bir maratoncu, aynı zamanda profesyonel bir banka hırsızı olan Johan Rettenberger’in Avusturya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir insan avından kaçış hikâyesini anlatıyor. 2010 Berlin Film Festivali’nde
Altın Ayı için yarışan Hırsız, 2010 Diagonale’de En İyi Avusturyalı Erkek Oyuncu ve
En İyi Avusturyalı Kadın Oyuncu ödüllerine layık görüldü.


• ŞEYTANI GÖRDÜM / I SAW THE DEVIL / Kim Ji-Woon

Karanlık Sırlar filminin yönetmeni Kim Ji-Woon’un yeni filmi, Kore’de daha önce benzeri görülmemiş bir yaş sınırlamasıyla neredeyse yasaklanan Şeytanı Gördüm, zevk için öldüren tehlikeli bir psikopatla üst düzey bir gizli ajan arasındaki kedi-fare oyununu izleyen bir intikam filmi. Başrolünü İhtiyar Delikanlı’nın kahramanı Choi Min-sik’in paylaştığı, şiddet düzeyi çok yüksek bu müthiş gerilim, Eylül başında yapılan Toronto Film Festivali’nde izleyiciyle buluştu.


• GÜZEL BİR HAYAT DÜŞLERKEN / CIRKUS COLUMBIA / Danis Tanovic

Dünya prömiyeri Eylül başında Toronto Film Festivali’nde yapılan Bosnalı Danis Tanovic’in yönetmenliğindeki Güzel Bir Hayat Düşlerken, bir yüzyıl sona erirken, Balkanlar’da yeni bir dönemin başladığı günlerde geçen romantik olduğu kadar trajik bir aşk öyküsü anlatıyor.
Danis Tanovic 2002 yılında No Man’s Land ile Yabancı En İyi Film Oscar’ına layık görülmüştü.







while we were dreaming - the pink mountaintops, kardeşimdan sonra soundtrack


Diğer Haberler :

** venedik film festivali devam ediyor

"i am still here" filmi
casey affleck tarafından çekilen
joaquim phoneix hakkında bir film idi
daha doğrusu belgesel idi
film şaka mı ciddi mi anlaşılamadı venedik'te
filmi makaaaya alanlar da oldu
ciddiye alanlar da
en sonunda bu bir "mocumentary" demiş affleck
ve filmdeki herşeyin "kurgulandığını" da kabul etmiş

phoneix 2 yılını bu projeye ayırmış,
sakal da demek bundanmış
ben o sakala kafayı takmıştım, melis

** toronto film festivali

halk ödülünü alan film
"king speech"
colin fi,rth
kekemek bir kral hakkında

** atlanta belgesel film festivali

"göbekli tepe" eğitici belgesel ödülü aldı
tebrik ediyoruz kendilerini

** sasha baron cohen freddy mercury'i canlandıreacak
ikisi arasındaki benzerlik de farkedilmeyecek gibi değil doğrusu






death on two legs - queen

24 Eylül 2010 Cuma

Açık Gaste 20_24 Eylül (72. hafta)

_______________ P A Z A R T E S İ ______________


akıl fikir - 20 Eylül 2010

Açık Gazete - Ömer Madra, Avi Haligua, Volkan Artunç






Günün Sözü



"Ülkenin sınırları 'Arapları dışarıda bırakacak şekilde' yeniden çizilmeli... Müzakerelerle ilgili temel ilke toprak karşılığı barış değil, toprak ve halk takası olmalı."

İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman "barıştan" söz ediyor... (NTV)


Gazze için söylenen "we will not go down gazza tonight'ı dinlemek için TIKLAYINIZ


Açık Gazete'de Günün Müzikleri:

Şarkıcı/Grup-Şarkı-Albüm






Manfred Mann's Earth Band - Belle Of The Earth - Angel Station










Peter Sellers And Sophia Loren - Goodness Gracious Me - 20 Original Chart Hits 1960










Jelly Roll Morton - Kansas City Stomp - Jelly Roll Stomp







Jelly Roll Morton's Red Hot Peppers - Black Bottom Stomp - Classic Jazz Vol 1.

****************************************************

_______________ S A L I ______________


akıl fikir - 21 Eylül 2010

Açık Gazete - Ömer Madra, Avi Haligua, Volkan Artunç





Günün Sözü


"Altaylı, editörler ve Habertürk'ün sahibinin işime son verilmemesi konusunda son derece çaba sarfettiğini biliyorum. Ancak, baskı çok yoğundu yapılacak birsey yok."

Gazeteci-yazar Bekir Coşkun, Habertürk gazetesindeki işine son verilmesinin ardından. ( ANKA )


_______________

Açık Gazete'de Günün Müzikleri:

Şarkıcı/Grup-Şarkı-Albüm





Leonard Cohen - Anthem - The Future







Acaipademler - Acayipadem - Marshall Planı

Acaipademler - Vur - Marshall Planı







Jaco Pastorius - Chromatic Fantasy - Jaco Pastorius Anthology









Swingle Singers - Fugue en re mineur - Swingle Singers



************************************************************************

_______________ Ç A R Ş A M B A ______________


akıl fikir - 22 Eylül 2010

Açık Gazete - Ömer Madra, Avi Haligua, Volkan Artunç





Günün Sözü

(hocam acikradyo.com'da 22'sinin bilgilerini bulamadım, kendi aldığım notlardan bir günün sözü koymak geldi aklıma ama umarım açık radyocuların güvenini suistimal etmiş olmayız. ama şu da var, mailimiz yurdumuz belli, yok o değildi günün sözü buydu der iseler kapımız aynen onların kapısı gibi her daim açık)

yok hocam
vazgeçtim
her yoğurt kendi yiğidince yenmeli

anavarza



____________________________________________________

Açık Gazete'de Günün Müzikleri:

Şarkıcı/Grup-Şarkı-Albüm







zaman zaman - fikret kızılok











death is not the end - nick cave and bad seeds and kylie minoque








new morning - nick cave and bad seeds






*****************************************************

_______________ P E R Ş E M B E ______________

akıl fikir - 23 Eylül 2010

Açık Gazete - Ömer Madra, Avi Haligua, Volkan Artunç






Günün Sözü



"Yoğun katılımlı olması nedeniyle bu sanat galerileri büyük yerler değil. Normal olarak dışarıya taşma olmuş. Dar sokakların olduğu bir yer burası, yoldaki taşma nedeniyle geliş ve geçişleri engelleme mahiyetinde tartışma olmuş ve olaylar çıkmış olayın özü bu."

İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Tophane'de sanat galerinde çıkan olaylarla ilgili kamuoyunu aydınlatıyor.. (AA)

saldırı günü sergi açılışı olan extramücadele'nin internet sitesi için TIKLAYINIZ

ve extramücadelenin işlerinden birkaç örnek




________________________________________________

Açık Gazete'de Günün Müzikleri:

Şarkıcı/Grup-Şarkı-Albüm




Ray Charles - Tell The Truth - The Best Of Ray Charles









Ray Charles - Busted - Rock And Roll Graffiti








Ray Charles - What'd I Say - The Best Of Ray Charles







***********************************************

_______________ C U M A ______________


akıl fikir - 24 Eylül 2010

Açık Gazete - Ömer Madra, Avi Haligua, Volkan Artunç






Günün Sözü




"Köyü terkediyoruz"

Geçen hafta faili meçhul bir bombalı saldırıda on köylüsünü kaybeden Hakkari Geçitlili 150 aile köylerini terk etmek üzere yola çıktıklarında önlerine açtıkları pankart. BDP yöneticilerinin araya girmesiyle göç şimdilik ertelendi. (Kaynak: Günlük)



_______________________________________

Açık Gazete'de Günün Müzikleri:

Şarkıcı/Grup-Şarkı-Albüm





Mor Ve Ötesi - Festus - Masumiyetin Ziyan Olmaz










Gogol Bordello - Break The Spell - Trans-Continental Hustle









Bruce Springsteen - Vigilante Man - Folkways







*******************************************