3 Ağustos 2010 Salı

AMA - Temmuz 2010 Bülteni

Ömer Madra

Temmuz ayının iyi haberi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yapılan tarihî zirveden çıkan karardı. Dünya ülkelerinin çoğunun temsilcileri, bu zirvede insanlık tarihinde ilk kez bir taahhüdün altına imza attılar. Yeryüzünde yaşayan her insanın güvenli, temiz içme suyuna erişmesinin ve iyi sağlık hizmetlerine ulaşma haysiyetinin temel bir hak olduğunu kabul ettiler. Yani, temiz suyun hızla tükendiği bir dünyada özel sektörün kalan su kaynaklarına el koymasının, yeryüzü lanetlileri olan yoksulların da yeni ıstıraplara gark olmasının önünü almaya çalışmaktaydılar. Genel Kurul, tükenen kaynaklar dünyasına temiz su bulma çabasını böylece başlatmış oluyordu. Aktivist yazar Maude Barlow'un deyimiyle, insanlığın kendi evrimleşmesi yönünde nadir de olsa attığı adımlardan bir yenisini atma zamanı nihayet gelmişti işte.



Bu kadar basit, temel, mantıklı ve vicdanî bir karar için neden bu kadar geç kalındığını sormanın yeri burası değil herhalde. Bağlayıcı olmayan, ama tüm uluslar için önemli moral ve ahlakî ağırlığı olması beklenen bu kararı, yeryüzünde istisnasız herkese su hakkını tanıyan, hukuken bağlayıcı bir kararın habercisi olarak alkışlayabiliriz. Ne de olsa en azından 10 yıldır dünyada sivil örgüt ağlarının müthiş kararlı mücadelesinin bir meyvesi bu çünkü.



Ama. Tarihi ve iyi haber buraya kadar. Bunun bir de aması var: Genel Kurul toplantısında tam 41 ülke suyu temel bir hak olarak görmeyi reddetti ve oylamaya katılmadı. Bu ülkelerin başını zengin, gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler çekiyordu. ABD, Avustralya, Birleşik Krallık, Danimarka, İsrail, İsveç, Japonya, Kanada, ve Türkiye mesela... Peki neden? Bu ülkeler herkesin suya erişme hakkına ve haysiyetine sahip olmasını istemiyorlar mı? Elbette istiyorlar. Ama. Konu o değil. Bu ülkeler böyle bağlayıcı bir kararın altına imza atmadan önce daha fazla veri gelmesini beklemek istiyorlar. Veri derken, konu milyarlarca insanın su sıkıntısı çekmesi meselesi değil. Yoksa, dünya nüfusunun üçte birine yakın insanın su stresi altında yaşamak zorunda olduğu, yarısının da evlerinin bir kilometre yakınında içme suyu bulunmadığı, her 8 saniyede bir bir çocuğun pis sular yüzünden kapıldıkları (pekala önlenebilir) hastalıklardan (yani ana babalarının yoksulluğundan) öldüğü biliniyor. Bunlar ve mesela 20 yıl içinde su talebinin arzı yüzde 40 aşacağı ve korkunç çatışma, savaş ve katliamlara yol açabileceği gibi çok daha fazlası biliniyor. Ama. Başka şeyler bekleniyor işte. Çekimser oy veren ülkeler işi "komisyona" havale etmişler; oradan gelecek yıl gelecek raporu bekliyorlarmış. Ama. Komisyondan gelince de kabul edileceğinin garantisi filan da yok hani. Bekliyorlar. Ama. Mesela Britanya delegesinin söylediğine göre, "Birleşik Krallık, su ve sağlık meselesini bir bağımsız insan hakkı olarak ilan ya da kabul etmek için halihazırda uluslararası hukukta yeterince yasal zemin bulunduğu inancında değil" imiş. Türkiye'nin çekimser kalarak bu temel hakkı reddetmiş olmasının gerekçesi de "komisyondan veri bekliyor" olmasıydı. Yoksa elbette böyle bir hakka karşı değildi. Kimsenin, parasını ödeyemeyeceği için hayat boyu sudan mahrum bırakılmasına engel olacak bir karar çıkmasına Türkiye ya da herhangi bir başka ülke neden karşı olsun ki? Bunun bir vicdan ya da mantık temeli olabilir mi? Ama. Hızla azalan su kaynaklarına özel kârlar için zenginler tarafından el konmasına imkân tanıyan yeni su piyasalarının oluşturulmakta olduğu ışığında bir kez daha bakarsak nasıl olurdu acaba? Bakardık bakmasına...Ama...

Gerisini senin engin ferasetine bırakıyoruz ey okur...

***

Ayın ikinci iyi haberi, "halkın istihbaratı" diye de adlandırılan "Wikileaks" internet sitesinde yayınlanan on binlerce gizli askerî belgede ABD ve NATO işgalinin gerçekliğinin olanca dehşeti içinde apaçık günışığına çıkmasıydı. Özel harp dairelerine bağlı ölüm mangalarının kimsenin gözünün yaşına bakmadan gerçekleştirdiği sayısız yargısız infaz; sivillerin karıncalar gibi kayıtsızca ayaklar altında ezilmesi; Nevada'daki bir üsten binlerce kilometre öteden robotlarla (insansız hava araçları) her yerin berhava edilmesi; ezildiği söylenen Taliban'ın gittikçe güçlendiği, roketlerle helikopter düşürdüğü, yol kenarı bombalarıyla binlerce sivili katlettiğinin itirafı vb... Vietnam savaşının sona erdirilmesinde önemli rol oynayan Pentagon Papers ifşaatının 35 yıl sonra gerçekleşen bir benzeri. Pentagon Belgeleri versiyon 2. de denebilirdi. İşin ilginç yanı, yayınlanan 92 bin küsur belgede, "yeni" olan birşey olmamasıydı. Yani, daha önceden duymamış olsak bile, herhangi birimizin tahmin edemeyeceği, şaşıracağı, "amanın, bu da mı olmuş?!" diyebileceği hiçbir "olgu" içermiyordu bu kayıtlar.

Ama, durun, belki de bir küçük "yenilik" vardı: Yeryüzünde medya'nın vefat ilanı hiç böyle verilmemişti: En büyük puntolar, allar, morlar, kankırmızılar, kefen beyazları, patlangaçlar, patlamalar, tarrakalar ve sessiz motor homurtularını izleyen infilaklarla haykırışlar... Medyanın ölüm ilanı bu büyüklük ve rengi ile yeni sayılabilirdi pekala...

Bu arada iki küçük dipnotu: Bir, Temmuz ayı, işgalin başından beri Amerikan ve "İttifak" ülkeleri açısından en yüksek ölüm rakamlarına tanık oldu, ama: Hem bu rakamla, hem Wikileaks belgeleriyle, hem de Afganistan Cumhurbaşkanı'nın kadın ve çocuklar dahil en az 52 sivili katleden NATO saldırısını kınayan konuşması ile aynı anda Obama yönetimine ABD kongresinden 59 milyar dolarlık ek savaş bütçesi hediyesi de geliverdi.

***

Temmuz'un üçüncü önemli haberi, Bursa'nın İnegöl ve Hatay'ın Dörtyol ilçelerinde, aynı anda hem PKK'ya, hem de derin devlete ait olduğu kolayca farkedilebilen ağır provokasyon ve cinayetlere rağmen linçler, şiddetli çatışmalar ve ağır kitle ölümleri görülmemiş olmasıydı denebilir. Türkiye'de Kürtlerle Türkler arasında bazı bölgelerde savaş lordlarının karşılıklı gayret ve planlarının semere vermesiyle ciddi bir gerginlik tırmanışı olmuş; buna rağmen sıcak savaş çıkmamıştı. Eh bu şartlar altında bu da iyi haberdi. Değil mi ama?



Ağustos sıcaklarının gerçekten daha iyi haberler getirmesi umudumuzu muhafaza ediyoruz.



Ömer Madra



***

Temmuz Ayında Açık Radyo'nun konu ve konuklarından bazıları



Açık Gazete: Chicago Illinois Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Akarca ile tarihsel süreç içinde Türkiye'de seçmen davranışları kapsamında siyasi "taraf değiştirme", yerleşik-göçmen "kavgası", AB'ye bakış, Kürt açılımı, vesayet rejimi, yargının rolü, toplumdaki değişimi en iyi hangi partilerin okuduğu vb. konularını konuştuk. Konuşmayı Açık Gazete için Ali Bilge gerçekleştirdi. Birikim Dergisi ve İletişim editörlerinden yazar Ömer Laçiner ile İletişim Yayınları'nın 1,500üncü kitabını yayımlaması vesilesiyle, İletişim'in serüvenini ve siyaset kültürü içindeki etkisini değerlendirdik; South Center adlı düşünce kuruluşunun baş ekonomisti Dr. Yılmaz Akyüz ile, halen devam etmekte olan dünya ekonomik krizinin etkilerini, Almanya'nın "kötü oyuncu" rolünü, Çin'in oynaması muhtemel rolü ve bu rolü başarıp başaramayacağını, Türkiye'nin durumunu vb. konuştuk. Sohbeti Açık Gazete için Hasan Ersel gerçekleştirdi. Tan Morgül ile uluslar arası vize "kurumu"nun sebeb-i hikmetini, yasallığını, meşruluğunu, ulus-devletin sınırlarını ve bir de Almanya'nın efsanevi Saint Pauli futbol takımının 100. yıldönümünü konuştuk. Milliyet gazetesinden Derya Sazak'la 9 yıllık işgalin ardından Afganistan'ın durumunu, savaşın geleceğini, Vietnam'ın 35 yıl önce biten savaşın ardından halihazırdaki durumunu ve geleceğini konuştuk.



Açık Dergi: Vefatının ardından Füsun Akatlı'yı Seçkin Selvi ile, Samiye Hün'ü torunu ve Şehir Tiyatrosu sanatçısı Çağrı Hün ile, Selmi Andak'ı Müjdat Gezen ile konuştuk.

Sergisiyle Japon seramikçisi Tepei Yamashita, "İstanbul'u Dinliyorum 1950 2010" adlı kitabı ile Ara Güler, "İsmet Sıral Yaratıcı Müzik Atölyesi"ni konuşmak üzere Dost Kip, "Belirsizlikleri Göğüsleyebilme Becerisi" isimli sokak etkinliğini anlatması için Projebirlikte'den etkinlik küratörü Nihan Çetinkaya, Kanserli Çocuklara Umut Vakfı'nın "Aile Evi" projesini konuşmak üzere Prof. Dr. İnci Yıldız ve Ayşe Güvenir, Yeşil Yayla Kültür, Sanat ve Çevre Festivali programıyla ilgili Refika Kadıoğlu, Salzburg Festivali'ni konuşmak üzere Borusan Kurumsal İletişim Müdürü Şule Yücebıyık, Türkiye-Ermenistan Gençlik Senfoni Orkestrası konseri ile ilgili Cem Mansur, Ulus Baker'in doğum gününde Sanat Ve Arzu Seminerleri organizasyonundan Aras Özgün ve Vicdan Filmleri yarışmasının sonuçlarını değerlendirmek üzere Sayat Tekir konuklarımız oldu. Lars Von Trier'in Antichrist adlı filmi vizyona girdi; bu vesileyle, Cansu Akbel'in Lars Von Trier'le gerçekleştirdiği söyleşiyi yayınladık.



Açık Şehir İstanbul 2010 köşesinde 1. İstanbul Opera Festivali'ni Didem Soylu ile, "Çocuk Bakışlı İstanbul"u Revhani Akan ile, Uluslararası Bale Yarışması'nı Nilay Yeşiltepe ile "Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa" yı Arkın Zirek ve Burcu Dağürküden ile, Fotograf Yazokulu'nu Cenk Gençdiş ile, Gelecekten Masallar'ı Sinan Bökesoy ile, Boğaziçi Kıtalararası Yüzme, Kano, Kürek Yarışları'nı Turgay Kıran ile Adalar Müzesi'ni Deniz Koç ve Yeşim Kartaler ile, İsmet Sıral Creative Music Studio'yu Dost Kip ve Sumru Ağıryürüyen ile ve de 5. Dünya Gençlik Kongresi'ni Esat Demirel ve Tuğba Gürsel ile konuştuk.



Ölümünün 15. Yılında Bilge Karasu: Metis Yayınlarından Süha Oğuzertem ve Tuncay Birkan, Bilge Karasu'nun öğrencisi ve Açık Radyo programcılarından Yıldırım Arıcı konuklarımız oldu.



Dünyanın Cazı: Bedri Baykam ve Ali Sönmez'i ağırladık.



Ama: Fotoğraf Vakfı kurucularından Yücel Tunca ile geçtiğimiz yıllarda Türkiyede bir ilk olarak çalışmalarına başlayan Fotoğraf Akademisinden sözü açarak, akademinin yayınlarından Fotoğraf Notları Dergisini konuştuk; belgesel fotoğrafın genç ve aktif isimlerinden Altan Bal'ın 'Bekar Odaları' ve 'Kamyoncular' adlı proje çalışmaları üzerinden belgesel fotoğrafı konuştuk.



Hayal Tacirleri: İKV'den Uzman Özgür Bozçağa ile Su Forumu'nun geçen hafta yayımlanan raporunu Türkiye-AB ilişkileri açısından ele aldık. Aynı zamanda, genel olarak "kokoreç ve medya" eksenine sıkışıp kalan ve 30 Haziran'da müzakerelere açılan Gıda Güvenliği başlığını konuştuk;Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden Doç. Dr. Sultan Uzeltürk ile "AB uyumu" kapsamında yapılan anayasa değişikliklerini, anayasa mahkemesinin kararını, referanduma ilişkin gelişmeleri ve bunların müzakere sürecine etkilerini konuştuk; İKV Uzmanı Çağdaş Özenmiş ile AB Dönem Başkanlığı ilk ayını geride bırakmak üzere olan Belçika'nın iç sorunlarla mücadele halindeyken AB Başkanlığı görevini nasıl götürebileceğini konuştuk



Toplumsal Dönüşümde Sosyal Girişimcilik: Akademisyen Burcu Kümbül Güler ile, doktora konusu olan "Sosyal Girişimcilik" hakkında konuştuk.



Orman ve Civarındaki Faydalı İşler: DASK Anadolu Dağ Maratonu katılımcısı Mehmet Ali Özdemir'le Doğa'da Yön Bulma ve Orienteering sporlarını konuştuk.



Ağustosta buluşmak üzere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder